Melike’nin düş dünyasına giriş

Seray Şahinler – Türkiye’de seramik sanatının özel isimlerinden Melike Abasıyanık Kurtiç’in retrospektifi Ankara’daki Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde ziyarete açıldı. 2021’de kaybettiğimiz sanatçının pek sık görülmeyen eserleri ilk kez bütünlüklü olarak bir arada… 

Serginin küratörlüğünü üstlenen Deniz Artun, yıllar önce seramik sanatçısı Candeğer Furtun ile bir Melike Abasıyanık Kurtiç sergisi hazırlama heyecanını paylaşmış fakat bu fikir, istek aşamasında kalmış. Sanatçının 2021’deki vefatının ardından Candeğer Hanım, bu serginin mutlaka Artun’un küratörlüğünde ve Ankara’da yapılmasını söylemiş. Ve Deniz Artun’un yolu sanatçının yeğenleriyle kesişmiş. Ailenin bu çok özel arşivi açmasıyla birlikte seramikler, denizkestaneleri, çizimler, desenler “kabuğundan çıkıvermiş…” 

“Bir Denizkestanesinin Anıları” sergisi Melike Abasıyanık Kurtiç’in düş dünyasına giriş kapısı… Melike Hanım, 1932’de Adapazarı’nda dünyaya gelmiş. Sait Faik Abasıyanık ile amca çocukları, sıcak bir ağustos günü saatler içinde dünyaya gelen, çok sevdiği kuzeni için Sait Faik, “Böylesine kolay ve çabuk gelinirmiş demek dünyaya” diyor. 1955 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Dekoratif Sanatlar Bölümü’nü bitiren, eski Türk kumaşlarından esinlenen, Anadolu kilimlerine ilgi duyan sanatçının seramik serüveni 1960’larda özel bir seramik fabrikasına girişiyle başlıyor. Tabak desenleri hazırlarken yolu tesadüfen Ankara’daki Hitit Müzesi’ne düşüyor. “Bu olağanüstü yapıtlarda atalarımızın terinin henüz kurumadığını gördüm” diyen Kurtiç’in sanatındaki kırılma da burada başlıyor. “Artık malzememi buldum” diyerek malzemeyi daha deriniyle keşfetme arzusuyla Danimarka’nın yolunu tutuyor. Önce konuk sanatçı desteği alıyor, ardından Alev Ebüzziya ile birlikte Kopenhag Kraliyet Porselen Fabrikası’na başvurup kadroya alınıyorlar. Sonrası bu satırlara sığdırmanın mümkün olmayacağı, çok güçlü ama tevazu sahibi bir sanat hayatı… 

Hem çağdaş hem arkaik 

Sergiden anlıyoruz ki, Melike Abasıyanık Kurtiç’in kendi içinde var ettiği sonsuz bir keşif alanı var… Sergide yer alan tohum seramikleri, denizkestaneleri, yosun perdeleri, pirinç kâğıtları ve gel-git fotoğrafları birbirinden farklı üretimler arasındaki olağanüstü tutarlılığı, sonsuz ve girift tüm ilişkileri hissettiriyor. 1960’lara tarihlenen ilk desen denemelerinden, onun ikonik denizkestaneleri ile kurduğu imgesel ve kavramsal ilişki, sanatseverlerin pek deneyimlemediği bir zihinsel yolculuk aslında. Hem çok çağdaş hem çok arkaik. Göz göze geldiğimiz her seramik, Göbeklitepe’den de bugün üretilmiş bir işten de referanslara sahip olma kudretinde. 

Sergiyi sanatçının yeğeni Hande Abasıyanık ile birlikte gezdik. Böylece Kurtiç’in işlerindeki sergüzeşti yakından anlama fırsatı buldum. Kendi ifadesiyle, sanatını rastlantıya ve sezgiye dayandıran Melike Hanım, bir gün (‘70’li yıllarda) Çeşme sahilinde bir taş ve yanında siyah bir küre görüyor. Denizkestanesinin yüzeyinden, dikenlerinden çok etkileniyor ve bunların matematiksel bir güzellik ve desene sahip olduğunu söylüyor. Denizkestanesini alıyor, kurutuyor ve âdeta anatomisini çıkarıyor. Yaşarken üretimini çok az paylaşan Melike Abasıyanık Kurtiç’in sergide yer alan seramikleri, Kurtiç’in denizkestanesinin formunu ışığın döngüsel seyriyle izlediği serileri, desenleri onun sanatına ilk kez bu kadar bütünlüklü bakmamızı sağlıyor. Sanatçının kuruttuğu kestaneler, yosunlar bu sergide tekrar canlanıyor. Ve her eser, formların üzerindeki inceliğiyle büyülüyor. Melike Hanım bir söyleşisinde “Amacım doğadaki gizemi yorumlamak” demiş, onun her eserinde doğanın yanı sıra kendi gizemi de var. 

Serginin Kurtiç’in hayatla ve doğayla ilişkisinin, bir Sait Faik öyküsü tadı taşıdığını söylemeliyim. Kale Tasarım ve Sanat Merkezi iş birliğinde Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi ve Ankara Galeri Nev ortak çalışmasıyla düzenlenen sergi 1 Eylül’e kadar ziyarete açık…